logo

EKMEK VE AÇLIK OYUNLARI

“Ekmek yemeden doymam mümkün değil, kilolu olmak benim kaderim, Fit olmak uğruna sevdiğim hiçbir şeyi yiyemeden bir ömür geçireceksem hayatın ne anlamı var.” Bu cümleler tanıdık geldi mi? Bu yazımızda ekmek, hamur işleri ve tatlıların vücudumuza yaptıklarının yanı sıra zihnimize yaptıklarını da değerlendireceğiz.

            Türk toplumunda ekmeğin yeri ayrıdır. Büyüklerimiz her yemeği ekmekle yemeği tavsiye eder, ekmek yemeyenin canı olmaz derlerdi ve şimdi size garip gelecek ama bu konuda çok haklılardı. Evet eskiden ekmek harika bir gıdaydı.

            Türk beslenme kültüründe buğday gibi harika bir kompleks karbonhidrat kaynağından yapılan ekmek en önemli günlük enerji kaynağı olmuş, askerin çantasına konan ekstra bir ekmek savaşların kaderini değiştirmiştir. Gelin görün ki şu an dışarıda satılan ekmek o bahsettiğimiz ekmek değil. Hayatımızdaki her şey gibi ekmek te kapitalist düzene uyum sağladı. Harika bir çözünen lif kaynağı olan ekmeğin tokluk hissi vermemesi için içeriğindeki lifler çıkarıldı, buğdayın yapısı bozuldu. Hem daha çabuk acıktırıp daha çok yediren, hem de pek çok rahatsızlığa yol açıp ilaç sektörünü de destekleyen bir hale geldi.

            Şu an yediğimiz ekmeğin glisemik indeks değeri yaş pastayla yarışıyor. Buğday unundan yapılan ekmek sağlıksızken, yine buğdaydan olan bulgur neden sağlıklı sizce? Sorun buğdayda değil elbette. Buğdayı faydalı yapan gıdalar atılıp, geriye sadece lezzet unsurları bırakılmış durumda. İnsanlar bunun farkına vardığında da buğday unundan çıkarılan lifler içine geri koyuldu ve tam buğday ekmeği olarak dilimlenip fiyatı artırılarak önümüze geldi. İronik olsa da bu da bir adım, bu da bir bilinçtir deyip beyaz ekmeğe geri dönelim.

          Ekmek yenince gelen doyma hissi aslında aşırı tatlı yiyip tıkanmakla aynı histir. Ekmek yiyince kan şekeri hızla yükselir, salgılanan insülin doyma hissi oluşturur,  gelen bu yüksek enerji yağa dönüştürülerek vücudumuzda kendine uygun bir yer bulur, kısa zamanda kan şekeri tekrar dibe vurur ve ekmek, şeker, abur cubur atıştırma isteği ortaya çıkar. Vücudumuza halsiz, karamsar, sinirli bir ruh hali hakim olur. Böylece yemekten bir iki saat sonra, henüz bağırsaklarımız doluyken, midemizdeki şişlik hissi geçmemişken acıkmaya başladığımızı hissederiz. Şekerim düştü, midem kazındı, ara öğün saatim geldi diyerek tekrar şeker ve hamura yönelirsek aynı süreç tekrarlanır.

         Eğer sofraya oturunca hızla yemeğe saldırıyorsanız, gözünüz başka hiçbir şey görmüyorsa, gördüğünüz her şeyi canınız çekiyorsa, açken asabi, sabırsız, telaşlı bir ruh haline bürünüyorsanız  şeker döngüsüne kapılmış durumdasınız demektir. Ekmek, hamur işleri ve şeker, hepsi bu bağımlılığa katkıda bulunur ve sizi onsuz yapamaz hale getirir. Bize, ekmeksiz yapamam, tatlı krizlerim var dedirten şey aslında bu bağımlılıktır. Şeker-insülin döngüsüne girdiğimiz andan itibaren sağlıklı düşünemiyoruz, açken biz biz olmaktan çıkıyoruz. Ekmek bizi doyuruyor, tatlıyı da çok seviyoruz sanıyoruz ama aslında bu sadece hormonal bir süreç.

         Bir şeker bağımlısının zihninde diyet yapmak, yememek için irade hudutlarını zorlamak anlamını taşıyor. Oysa böyle düşünmek bu süreci olduğundan çok daha zor hale getiriyor. Bunun önüne geçmek için ise kalori açığını, az yemeyi bir kenara bırakıp önce doğru yemeye odaklanmamız gerekiyor. Önce yediklerimizi sağlıklı yiyeceklerle değiştirmeli, vücudumuzu şeker bağımlılığından kurtarmalıyız. Şeker ve hamur işlerinin kilo problemi yaratacak kadar uzun süredir hayatımızda olduğunu düşünürsek, kan şekerimizin düzene girmesi ve sağlıklı besinlere alışmamız bir iki haftamızı alacaktır. Bu sürede incelme hedeflerimizi göz ardı ederek bu yeni besinlerle açlığımızı kontrol etmeye, kısaca ekmeksiz doymaya odaklanmalıyız.

            Açlık kontrolünü sağladıktan sonra daha bilinçli ve kontrollü bir şekilde aldığımız kaloriyi düşürebilir ve incelme hedeflerimize yönelebiliriz. Yıllardır alışkın olduğumuz beslenme şeklimizi bir günde popüler manken diyetleri ile değiştirmeye çalışmak yerine, sağlıklı yaşamın doğrularını yavaş yavaş kabullenmeye, özümsemeye çalışmalıyız. Aklımızdaki diyet mantığını yaz öncesi bir aylık şok diyetler üzerine değil, ömür boyu sağlıklı kalabilmemizi sağlayacak alışkanlıklar üzerine oturtmalıyız. Sağlıklı günler diliyorum.

Murat Hoşafçı

Herbalife Yaşam Koçu